Cumartesi, Temmuz 27

Pastırma yazı

Sonbahar güneşi günü en zarif haliyle kapatıyor. Şehre bakan Mont Blanc’ın karla kaplı ucu yumuşak bir pembeye boyanmıştır. İrili ufaklı yelkenli teknelerin akşam saatlerinde yelken açtığı Cenevre Gölü’nün yüzü utangaç gençler gibi kızarıyor.

Sevgili yapraklarım, aşkı biten sevgiliye tutkusu bitmeyen aşıklar gibidir. Koltuklarından vazgeçmeyen Türk siyasetçiler, şubelerini var gücüyle sürdürüyor. Altından, bakırdan ve çok hayalperest de olsalar, çabaları boşunadır… Coşkusunu kaybeden kalp, dinleyebilir hale getirilebilir mi? Pastırmanın her yazı, yaprakların dallardan ayrılmasıyla son bulur. Ama ayrılmakla kalmak arasında doğa, altın sarısı ve bakır yaprakların, kızıl gölün ve pembe dağların gölgesinde inatla direniyor.

Türkiye’de SAATLER DEĞİŞMİYOR

İnsanlar da direniyor. Kışlık kıyafetlerinizi çıkarmak için. Evlere hapsolmak. Çünkü kış moduna geçince Cenevre hayalet şehre dönüşüyor. Yaz aylarında sokaklarda, parklarda eğlenen insan kalabalığı, havaların soğumasıyla birlikte bir anda evlerine çekiliyor… Cenevre’yi gri bir sis kaplıyor. Güneş ve şehir bir harem ve selamlaşma gibi ayrılıyor… Paskalya yazı, bu şehrin en hüzünlü ayı olan Kasım ayının soğuk, nemli ve nahoş günlerine karşı psikolojik bir direniştir. Ve 29 Ekim’de saatler geri alınacak.

Türkiye’de saatler değişmiyor. 29 Ekim Cumhuriyet coşkusu 100 yıl geçse de değişmiyor.

Ardahan’dan Edirne’ye, Ankara bozkırlarından Ege’nin pırıl pırıl denizine, doğunun kırsalından dünyanın her köşesinde “Ne mutlu Türküm” diyenlere… Güneş kandır kırmızı, ay ve yıldızlar parlaktır.

İsviçre’deki Türkler bu heyecanı farklı yaşıyor. Mesela Lozan’daki Beau Rivage otelinin balo salonu Türklerle, Türk sevdalılarıyla dolu. İsmet İnönü’nün, Osmanlı İmparatorluğu’nu bölen Avrupalı ​​kuzgunların Türkiye Cumhuriyeti’ni tanımakla yükümlü olduğu Lozan Antlaşması’nı imzaladığı o odada olmak… İsviçre’de hep birlikte İstiklal Marşı’nı söylemek… Nasıl anlatayım? öyle mi?.. Yabancı bir ülkede olmanın, köklerinden vazgeçmemenin gururu. Boğazda bir hıçkırık, midede kelebekler uçuşuyor, yürekte çocuksu bir sevinç.

Yurt dışındaysanız geldiğiniz ülkenin yaşadığınız ülkeden daha dirençli olduğunu fark edersiniz. Deprem olur ve direnir. Ekonomi çöküyor ve direniyor. Toprakları satılıyor ve direniyorlar. Bölmek, bölmek isteyenlere direnir. Kadınlara ayrı direniyor, ormanlara, hayvanlara ayrı direniyor… Teröre direniyor, savaşa direniyor, yangına direniyor. Ne İsviçre kadar temiz, ne de komşuları kadar terbiyeli. Türkiye’nin yüksek komşusu savaşta, Ortadoğu ise bataklıkta. Bunların arasında sadece Cumhuriyetin kurucu değerleri parlıyor. Bugün ağladığımız ülkelerin yerinde olamamamızın nedeni Atatürk’ün vizyonudur. Bu bir kadın devrimidir. Yurtta barış, dünya barışının sloganıdır.

FIR’I ANIYORUZ

Bazı ağaçlar sonbaharda yapraklarını dökmezler. Köknar gibi… Uzun ömürlüdür, dayanıklıdır ve yapraklarından hiçbir şekilde taviz vermez. Ne renginden, ne dalından…

Türkiye Cumhuriyeti de bir köknar ağacı gibidir. Kökleri güçlüdür ve yaprakları yeşerir. Şüpheye düştüğünüzde ladin ağacının ne kadar sert olduğunu hatırlayın. Bu nedenle Cumhuriyeti bizim kadar coşkuyla kutlayan başka bir millet yoktur.

O yüzden Türkiye dünya mutluluk endeksinde en altta yer alıyor diye endişelenmeyin. Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip olan Türkiye’nin gençliğine yatırım yaparsak bu sefalet içinde bile parlamamız an meselesidir.

UNUTMADIĞIMIZ SÜRECE KAZANACAĞIZ

Mesela Cumhuriyet’ten bir kız çıkıyor, adı Şahika, 106 metre nefesini tutarak rekor kırıyor. Direnişimizi hatırlayalım. Buse Naz çıkıyor, rakibini kancayla yere seriyor ve gücümüz bize hatırlatılıyor. Dizinin cesur kızları öyle bir takım ki onları dünya bile yenemez. Kız ve erkek çocuklarla oynayarak sevincimizi kimsenin çalmasına izin vermeyeceğimizi dünyaya gösterin. Yurt dışında doğup büyüyen 13 yaşındaki kızım 29 Ekim’i Zürih’teki İsviçre jimnastik şampiyonasında geçirecek. Sonbahar güneşinin ışınları boynundaki altın madalyaya yansıyor. Üç takla atıyor ve coşkuyla bağırıyor: “Yaşasın cumhuriyet!”

Biz Cumhuriyet çocukları, ister yurt içinde, ister yurt dışında, ister köyde, ister şehirde yaşayalım, hepimiz aynı milli takımın parçalarıyız. Bunu hatırladığımız sürece her gün kazanacağız.

Ekim kesinlikle sona erecek ve Cenevre’nin pastırma yazı da bitecek. Ama iklim krizi ne olursa olsun, 10 Kasım Türkiye’nin her yerinde, “Ne mutlu Türküm” diyenlerin yaşadığı her ülkede sonbahardır. Havada yağmur kokusu var. Hayat gece 9/5 1 dakika durur. O sonsuz dakikada her şey durur. Trafik durur. Gökyüzündeki martılar duruyor. Bütün bir millet yoksullukla, hasretle, gururla, minnetle susuyor. Köknar ağacının derin kökleri acıyor. Meşe ve çınar ağaçları dallarını büker. Ve son bir saygıyla güneşte renklenen yapraklarını sonbahar rüzgarına katıyor ve Anıtkabir’in taş zeminini kucaklıyor. “Hayatınızı açıkta bırakmayın. Biz burdayız. “Bir yolunu bulacağız.”

Pastırma yazına veda ederken Cumhuriyet ve Atatürk yurt dışında bu duyguları yaşıyor…

[email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

okulturlari.org istanbul masöz
Antalya Haber Sunucu
meritking